Gelecek Nasıl Gelecek?

Gelecek nasıl gelecek, hiç düşündük mü gerçekten? Gözlerimiz telefon ekranlarına kilitlenmişken, parmaklarımız otomatik bir refleksle ekranı yukarı aşağı kaydırırken, bu basit ama hayati soruyu en son ne zaman sorduk kendimize? Belki de sormayı çoktan unuttuk. Çünkü artık ne gerçek zamanla bağımız kaldı ne de zihinsel derinliğimiz. Sadece gözlerimiz ve başparmaklarımız çalışıyor. Beynimiz ise uykuda. Ve biz, bu duruma “normal” demeye başladık.
Sosyal medya, başta bir eğlenceydi. Sonra bir alışkanlık oldu. Şimdi ise adeta bir yaşam biçimine dönüştü. Özellikle gençler, sabah gözlerini açar açmaz ekranlara uzanıyor. Güne başlamak, artık bir bardak su içmekle ya da pencereyi açıp temiz hava almakla değil; bildirimleri kontrol etmekle başlıyor. Kim ne paylaşmış, kaç kişi beğenmiş, hangi video trend olmuş? Zihinleri bu döngüye hapsolmuş durumda. İçerikler sürekli akıyor, ama hafızada hiçbir iz bırakmıyor. Bugün izlediği bir videonun konusunu yarın hatırlayamayan, anı bile yaşamadan unutan bir nesil oluşuyor.
Sosyal medya, bilgiye ulaşmayı kolaylaştırdı belki ama aynı zamanda bilgiyi değersizleştirdi. Gerçekten öğrenmek için zaman ayırmak yerine, birkaç saniyelik kısa içeriklerle yetinilir oldu. Hızlı tüketimin kurbanı olduk. Derin düşünmek bir yük gibi görülmeye başlandı. Kimse artık “neden?” diye sormuyor. Çünkü cevabı düşünmeye zaman yok. Ekranda yeni bir içerik, yeni bir video, yeni bir gündem zaten sırada bekliyor.
En acı olan ise, bu dijital dünyaya dalan gençlerin yavaş yavaş gerçek hayattan uzaklaşması. Artık yüz yüze sohbet etmek yerine, mesajlaşmayı tercih ediyoruz. Duygularımızı kelimelerle değil, emojilerle ifade ediyoruz. Gerçek ilişkiler kurmak yerine, sahte takipçilerle tatmin olmaya çalışıyoruz. Ailemizle aynı odada otururken bile gözlerimiz ekranda, kulaklarımız kulaklıkta… Yani aslında birlikte değiliz. Aynı mekânda ama bambaşka dünyalarda yaşıyoruz.
Bundan 20 yıl önce insanlar geleceği konuşurken, uçan arabaları, yapay zekâyı, uzay kolonilerini hayal ediyordu. Bugünse en büyük krizimiz, aynı masada oturup birbirimizin gözlerinin içine bakamamak. Bu noktaya nasıl geldik?
Geleceğe dair asıl tehlike, teknolojinin gelişmesi değil, insanın duygusal ve sosyal olarak körelmesi. Evet, teknoloji çok şey sağladı. Kolaylıklar sundu, imkanları artırdı. Ama biz bu nimetleri doğru kullanmayı başaramadık. Sosyal medya, bizi birbirimize yakınlaştırmak için icat edildi; ama şu anda insanları yalnızlığa iten en büyük araç haline geldi. Herkesin binlerce “arkadaşı” var, ama bir derdini anlatacağı gerçek dostu yok.
Gelecek böyle mi gelecek? Eğer bu gidişat değişmezse, evet. İnsanların gerçeklikten tamamen koptuğu, ruhsal yalnızlığın arttığı, bireyselcilik ve sanallığın egemen olduğu bir toplum bekliyor bizi. İnsan yüzü görmeden geçirilen günler, sosyal medyada beğeni uğruna yapılan yapay hayatlar, filtrelerle süslenmiş gerçek dışı kimlikler… Bunların hepsi, bizi insan olmaktan biraz daha uzaklaştırıyor.
Oysa geleceği değiştirmek elimizde. Bugün bir durup düşünmek, kendimize “ben ne yapıyorum?” sorusunu sormak zorundayız. Gerçek ilişkiler kurmak, aileyle daha fazla zaman geçirmek, kitap okumak, doğayla iç içe olmak… Bunlar hâlâ mümkün. Sosyal medyayı tamamen terk etmek gerekmiyor belki, ama onun bizi yönetmesine izin vermemeliyiz. Onu bir araç olarak kullanmalı, amaca dönüşmesine engel olmalıyız.
Çocuklarımızı ve gençlerimizi de bu konuda bilinçlendirmeliyiz. Onlara ekran dışı bir hayatın da olduğunu göstermek zorundayız. Çünkü bugünün çocukları, yarının büyükleri olacak. Ve onlar nasıl büyürse, gelecek de öyle şekillenecek.
Belki uçan arabalarımız olmayacak, belki Mars’a gitmeyeceğiz… Ama yine de umut var. Eğer insan kalabilirsek, eğer birbirimize yeniden dönebilirsek… O zaman gerçek bir geleceğimiz olabilir.
Unutmayalım:
Gelecek, biz ona nasıl hazırlanırsak öyle gelecek.
Ve eğer bugünü uyuyarak geçirirsek, yarın çok geç olabilir.

- Art
- Causes
- Crafts
- Dance
- Drinks
- Film
- Fitness
- Food
- Games
- Gardening
- Health
- Home
- Literature
- Music
- Networking
- Other
- Party
- Religion
- Shopping
- Sports
- Theater
- Wellness